FATİH ÇİL

4. Sanayi Devrimi ve Endüstri 4.0 kavramlarını, dünyadaki gelişmeleri, yaşanan dönüşümü ve ülkemizin bu dönüşüme uyumunu adı, Endüstri 4.0 ile bütünleşmiş bir firma olan, Festo’nun Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Osman Türüdü ile masaya yatırdık. Konuyu derinlemesine bilen bir isim olarak Türüdü çok konuşulan ancak pek anlaşılamayan birçok konuya açıklık getirdi. Başarılı olmak için yapılması gerekenleri, kendi katkılarını, devrimdeki yerlerini açık, net ve samimi bir şekilde anlattı. Karşımızdaki tabloyu tek kelimeyle özetledi: Dördüncü Sanayi Devrimini ancak birlikte başarabiliriz

Konuşmasına 4. Sanayi Devrimi ve Endüstri 4.0 kavramlarının ortaya çıkışını, gelişimini, olguyu tanımlamada devrim ve evrim (D-evrim) noktasında öne sürülen fikirleri kısaca değerlendirerek başlayan Türüdü, “Öncelikle her şeyin değiştiği bir dünyadayız. Demografik yapılar değişiyor. Almanya, Japonya gibi ülkelerde genç nüfus azalırken yeni neslin çalışmak istediği iş alanları da değişiyor. Müşteriler ise özel olmayı ve kendi taleplerine göre özel ürüne ulaşabilmeyi istiyor. Sürdürülebilirlik konusunda da büyük değişimler var. Endüstrideki devrim sadece iş ve ekonomi boyutuyla değil, çevre boyutuyla da, sosyal boyutuyla da olmak üzere değerlendiriliyor. En son basamakta gelişen teknoloji boyutu var. Her şeyin internete bağlı olduğu, büyük verinin yapılan analizlerle beraber çözüm üretmeye başladığı büyük bir değişim trendine giriyoruz. Değişim eğilimleri, yeni bir teknolojiyi ve ekonomiyi tetikliyor. Bu da bize geleceğe yönelik bir projeksiyon sunuyor. Peki, bu projeksiyonda herkesin kabul ettiği ne var?

Sadece insanlar değil pek çok şey dijitalleşecek, bütünleşecek ve birbiri ile entegre olacak. Burada kritik konu bunların hepsinin üstel, logaritmik olarak büyümesidir.

Endüstri 4.0 veya 4. Sanayi Devrimi veya Evrimi kavramlarının hepsi bir açıdan doğru ama kavramlar birbirine karışıyor. Bu Almanya’da da tam oturmuş değil ama önemli olan bu içeriği tanımlayabilmek, dünyanın nereye gidebileceğinin analizini doğru yapabilmek. Çünkü bütün ülkeler, bütün şirketler artık müthiş bir rekabet altında ve bu rekabet altında ayakta kalmaları, geleceğe yönelik bir projeksiyon çizebilmeleri bu bağlamda çok çok önemli hale geliyor. Endüstri 4.0 bu yüzden Almanya’da en önemli unsurlardan birisi olarak görülüyor ve temel olarak teknoloji ve insan olmak üzere iki bölümde inceleniyor. Bu ülkede Endüstri 4.0 platformu var ve bu platformda çeşitli kurullar ihdas edilmiş. Oluşturulan bu kurullarda bakandan işçi sendikasına, işverenlerden mühendislere kadar çok farklı taraflar bir araya gelmiş durumda ve bunların bazı öngörüleri mevcut. Yatay entegrasyonla müşteriden, tedarikçiye bütün süreci; dikey entegrasyon ile endüstrideki imalatla ilgili en aşağıdaki makine ile en üstteki bulutu birbiri ile entegre edeceğiz diyorlar. Mühendislik entegrasyonuyla da ürün, makine ve sistemin tasarımdan, yaşam boyu servis ve hizmetlerine kadar entegre olacağı bir dünya hayal ediyorlar. Bu platformun diğer bir ana maddesi de insan.

Bunların hepsinin odağında insan olacak diyorlar ve bu devrimden çok ciddi beklentileri var. Bütün bu projeksiyonu iki maddede özetlersek; birinci beklenti verimlilik artışı, ikinci beklenti ise dijital ekonominin yaratacağı yeni bir hacim.

Net olmamakla birlikte 15 trilyon dolara yaklaşan yeni yaratılacak bir ekonomiden bahsediliyor. Hedefte, yeni ürünler, var olan ürünlere eklenecek yeni özellikler ve farklı farklı birimlerle oluşturulacak yepyeni bir ekonomi var. Bununla yeni bir gelir kaynağı yaratılacak ve rekabette de verimlik artışı sağlanacak. Bu arka planda “d-evrim” tartışmasına gelirsek; büyüme rakamları arasındaki mutlak olarak farka baktığınız zaman ortaya çıkan bir devrimdir, çünkü aradaki fark müthiş. Değişim hızı ve miktarı o kadar büyük ki bunu bir devrim olarak algılamak zorundayız. Zira günümüzde bile 20 sene önceki ürünlere ve sistemlere göre arada bir uçurum var. O uçurum gerçekten bir devrim. Ancak trend olarak baktığımızda bu bir evrimdir diyebiliriz.”

Festo Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Osman Türüdü, Türkiye ne yapmalı, nereden başlamalı konusunu ise şöyle değerlendirdi: “Festo’nun 2015 yılında üretime başlayan Sharnhausen’daki yeni fabrikası Endüstri 4.0 uygulamalarının en iyi uygulandığı tesislerden birisi olarak gösteriliyor. Geçen sene VDMA ile bir değerlendirme yaptık ve “biz neredeyiz”, sorusunu öncelikle sorduk. Bu noktadan hareketle vardığımız nokta şudur:

Türkiye olarak, biz de hedeflere ulaşmak için yol haritamızı belirlerken öncelikle nerede olduğumuzu gerçekçi olarak, kendimize yalan söylemeden ve hor da görmeden değerlendirmeliyiz. Bunu yaparak artı yönlerimiz, eksi yönlerimiz nedir, coğrafyanın ve demografik yapının verdiği artılarımız ve fırsatlarımız neler olabilir, sorularını sormalıyız.

Ondan sonra bunların hepsini bir masaya koyup, ileriye yönelik stratejimizi belirleyip, bunu adım adım izlememiz doğru olacaktır. Yani öncelikle durum tespitinin doğru bir şekilde yapılması lazım. Bizim artı ve eksilerimiz sektörlere göre de değişmekte. Bizim gördüğümüz kadarıyla otomotiv ve beyaz eşya sanayimiz gayet iyi bir seviyede, ancak gıda, tekstil ve türevi işletmelerde kat edeceğimiz yolumuz var. Ama bunu bütünsel olarak eleştirmek yerine, sektör ve coğrafya bazında değerlendirmek daha doğru olacaktır. O doğrulara bağlı olarak da hedefin daha rahat tayin edilebileceğini düşünüyoruz.

Ülkemizde yapılan tartışmalarda çok fazla ürün ve teknolojiye odaklandığımızı düşünüyoruz. Bu süreci değerlendirirken teknoloji “evet” ama organizasyon ve insanı da beraber düşünmek gerekiyor. Dolayısıyla bu üç bacağı bir araya getirebildiğimiz zaman başarılı olabiliriz.

Açarsak, X işletmecisinin bizden veya başka bir firmadan en üst düzey teknoloji ürünü aldığını düşünelim. O işletme bunu imalatında kullanmaya çalışsa fayda sağlayamayabilir. Acaba o şirketin süreçleri, iş ve satış planı buna uygun mu? Acaba bakımda çalışacak ustalar, o ürünün bakımını yapabilecek meziyetlere ve kabiliyetlere sahip mi? Otomasyoncusu onu entegre edebilecek mi? Bunları hep beraber düşünmeliyiz.

İkinci konu; teknolojik gelişim çok doğru ama bu her zaman iş planı ile beraber yürümesi gereken bir olay. İşin sonunda kar elde etmeniz gerekiyor. Eğer en üst teknolojiyi koyduğunuz bir makineyi satamıyorsanız, bunu fiyatlandıramıyorsanız, bu ürünü koymanızın bir esprisi yok.

 

Örnek verecek olursak Uber, bir dijital sistem ama çıkış mantığına baktığınızda, dünyadaki otomotiv kullanım kapasitesinin çok çok düşük bir kısmının kullanıldığı gerçeği üzerinden yola çıkıyor. Felsefesi aslında kullanılmayan bir kapasiteyi aktif hale getirmek için bu alanı dijitalleştirmek. Dijitalleşme iş planı ile birlikte yürüyor. Siz, salt dijitalleştiniz çok güzel ama arkasında iyi bir iş planı ve potansiyel yok ise sizin dijitalleşmenizin bir esprisi olmaz. İkisinin dengeli ve planlı bir şekilde yürütülmesi gerekir.

Ayrıca, Endüstri 4.0 ile alakalı dünya genelinde çözülmeye çalışılan konular var. Bunlardan birincisi cybersecurity dediğimiz güvenlik. Bu konu henüz net bir şekilde çözülebilmiş değil. İkinci konu ise standartlaşma yani bütün sistemlerin kullanabileceği ortak haberleşme dilinin oluşturulmasını konusu. Bunlara benzer sorunlar haberleşme altyapısı konusunda da var. Bir fabrikayı, bir sanayiciyi düşündüğünüz zaman saniyeleri para eden işletmelerde bir anda altyapı değişimini beklemek büyük hayal olur.

Evet, buna benzer altyapıların kurulması esas ama bu öncelik midir diye sorarsanız bana göre Türkiye’nin birinci önceliği altyapı açısından eğitimdir, insanın yetiştirilmesidir. Diğerlerinin hepsi peyderpey gelecektir. Biz eğitim, kültür altyapımızda; yeni dünyaya adaptasyon konusunda her şeyi devletimizden beklememeliyiz.

Baktığımız zaman iş hayatında kullandığınız eğitimin yüzde 20’si üniversiteden, liseden gelir. Kalan yüzde 80’ini işten, hayattan, dünya görüşünüzden, deneyden ya da projelerinizden alırsınız. Araştırmalar göstermiş ki yeni teknolojilerle beraber üniversitenin bundaki payı %10’a iniyor. Yeni dünyada, çok iyi üniversite bitirmeniz sizi hayata eskisi gibi çok iyi hazırlayamıyor.

Yani, özetle, eğitim sadece okulların vereceği bir unsur değil. Eğitim 5 yaşından, hayatın sonuna kadar devam etmesi gereken bir süreç. Belli çağlarda belli kurumlar, mekanizmalar devreye girebilir ama bir gerçek var ki artık ömür boyu öğrenmek ve eğitime devam etmek zorundayız. Eskiden hatırlarsanız söyle bir tanım vardı “Just in time delivery”. Şimdi buna “Just in time learning ve education” eklendi. Tam zamanında eğitim ve tam zamanında bilgi transferi. Çünkü teknolojiler o kadar hızlı ve üstel şekilde ilerliyor ki size sunulan ürün ve makine iki yıl sonra çok farklı olabiliyor. Sizin kendinizi buna adapte edebilmeniz de mümkün olmuyor. O zaman geldiğinde, şirket içerisinde veya dijital platformlarda kendinizi buna adapte edebilecek olanakları yaratmanız gerekiyor. Bu kadar hızlı giden bir sistemde deneysel öğrenmenin de önemi artıyor.

Dördüncü Sanayi Devrimini ancak birlikte başarabiliriz

Topu dolayısıyla ne sadece milli eğitime, ne sadece şirketlere atamayız. Herkes çocukluktan başlayarak hayatının sonuna kadar, nasıl eğitimimi tamamlayabilirim arayışında olmalı. Artık okuyarak öğrendiklerimiz kalıcı olmuyor. Deneysel olarak yapmanız, birebir uygulamanız, uygulamanın içerisinde yer almanız; gerektiği zamanda başarısız olarak nasıl başaracağınızı öğrenmeniz gerekiyor.

Yani bu başarısızlık, başarısızlık değil. Bu bir sonraki başarı için edinmiş olduğunuz deneyim ve tecrübe olarak hanenizde yer alan bir şey. Bu sebeple bizdeki başarısız olmuş kovalım, eleştirelim, bağıralım yaklaşımlarını da artık yavaş yavaş terk etmemiz gerekiyor.

Şurası kesin ki dijital ekonomiye geçişin büyük sosyal etkileri olacak. Örneğin Apple’de kaç kişi çalışıyor? 100 bin civarında ve bu şirket 600 -700 milyar dolar ciro yaratıyor. Bir otomotiv fabrikasında ise yüz binlerce işçi o ekonomiyi yaratıyor. Ve Apple’da çalışanların büyük çoğunluğu beyaz yaka, mühendis. Çok iyi gelirli ama mavi yakaya baktığınızda onların geliri pek artmıyor ve gelir dağılımındaki payı düşüyor. Bunun bir sosyal etkisi olacak mı? Evet, olacak. Büyük bir dönüşüm yaşanacak.Ve Endüstri 4.0 ile basit işler daralacak, Mesleki Yeterlilik Kurumu’nda 3’ncü 4’ncü seviye dediğimiz mavi yaka ve tekniker işlerini artık makineler yapacak. Kısa bir sürede çaycı, güvenlikçi gibi pozisyonlarda robotlaşma beklemiyoruz ama kısa bir süre sonra montaj işçisinin, kaynakçının robotlaşması gelecek. Biz bunları önceden el becerisi gerektiren işler olarak tanımlıyorduk.

Ama 20 yıl sonra, ölçek ekonomileri buna izin verirse bu işlerin hepsi makinelerle yapılacak. Bu çerçevede mesleki yeterliliğimiz genel olarak düşük seviyelerde.

Şimdi yapılması gereken bu insanların hepsinin ya da bir kısmının mümkün olduğunca 6-7-8’nci seviyelere taşınması. Artık temel olarak veriyi alabilecek, analiz edebilecek, algoritma oluşturabilecek, sistemi ve ürünü tasarlayabilecek, hizmeti verecek veya hizmete ve sürece yardımcı olabilecek üst seviye insan yetiştirmemiz gerekli. Toplumsal olarak bizim buna hazırlanmamız şart, zaten ülkemizin bu konuda müthiş bir potansiyeli var. Bildiğim kadarıyla nüfusumuzun %50’si 35 yaşın altında. Bu bizim için çok büyük bir potansiyel ama diğer bir yandan eğitemezsek de büyük bir risk. Zira, rakiplerimiz bu işleri robotla daha hızlı, kaliteli ve düşük maliyetle yapıp; bizden daha fazla rekabetçi olacak. Bu noktada hepimizin bir araya gelip düşünmesi lazım, topu başkalarına atmadan önce deneyimlememiz lazım.

Başarı ancak çalışarak olabiliyor; merakla olabiliyor, hayal ederek oluyor, hukukla oluyor.

Dünya artık kiloyla değil bilgiyle işi yapıp malını satıyor. Ayrıca toplum olarak dünyayı tanımamız da önemli. Yüzyıllar önce Kristof Kolomb, Amerigo Vespucci’nin seyahatleri sırasında bile bilimsel gerçekler o ekibe entegre edilmiş. Bu seyahatlerin hepsinde psikologlar, jeologlar ve dilbilimciler de var. Hepsi beraber bu keşifleri gerçekleştirmişler. Yani başarıda sadece tek parametre yok ve birden çok parametreyi aynı anda düşünmeniz gerekiyor. Onu vurgulamak istiyorum yoksa uzun dönemde sıkıntı çekeriz.”

Osman Türüdü Festo’nun Endüstri 4.0 hizmet ve çalışmaları ile ilgili de bilgi verdi:

“Biz Almanya’da Endüstri 4.0 platformunun üyesiyiz ama aslında bu büyük fotoğrafın bir parçasıyız, hepsi değiliz. Öncelikle müşterilerimize bunu net bir şekilde anlatıyoruz. Endüstri 4.0 nedir, neden çıkmıştır, tetikleyen teknolojiler nelerdir? Bunları nasıl kullanabiliriz? Hangi sektörler nasıl etkilenir? Festo’nun buna bağlı entegre ürünleri nelerdir? Evet, öncelikle biz bunları anlatıyoruz. Kendi durduğumuz pozisyonu, kendilerinin neler yapması gerektiğini anlatıyoruz. Biz bu büyük fotoğrafı çektikten sonra kendi ürün ve hizmetlerimizle deneysel olarak öğrenmeyi tetikleyebilecek, karşılıklı kurabileceğimiz sistemlerle birlikte durumu da anlatıyoruz. Müşterinizin sizi anlaması gerekiyor. Sizin de kendinizi doğru ifade etmeniz lazım. Burada müşterinizi çok büyük beklentilerin içine sokup, bugünden yarına çözümlerin olacağı ve sahaya uygulanacağını söylemek büyük yanlışlık olur.”

Festo Yönetim Kurulu Başkanı Osman Türüdü sözlerini söyle noktaladı: “Bunun haricinde kendi ekosistemimizi yaratıyoruz. Farklı yerlerde, kullanıcılarla, firmalarla eksiğimiz olan yerlerde işbirliği yapıyoruz. Entegre çözümler üretmeye çalışıyoruz. Ama en başta yaptığımız anlatmaktır. Bu iş nedir, ne değildir, eğrisiyle doğrusuyla anlatmak. Yani anlama, anlatma aşmasındayız ama küçük küçük sahaya inerek deneysel çalışmaları yapmaya başladık.

Özetle hiç kimseyi büyük beklenti içine sokmuyoruz çünkü bu iş evrimsel olarak yavaş yavaş ilerleyecek. Bunu karşılıklı olarak, kavramsal olarak anlayacağız. Söylediğim gibi iş planıyla, beklentilerle, sahada gerçeğin birbiriyle örtüşmesi gerekiyor ve teknoloji firmalarıyla görüştüğümüzde sahada da birçok sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Neticede bu yolun başındayız ve daha yapacak çok şey var. Öyleki şimdi bir sanayici gelse “hadi bizi Endüstri 4.0’a geçir” dese şu anda elimizde böyle bir çözüm yok. Çünkü Endüstri 4.0 yeni doğan bir bebek ve bunu karşılıklı olarak hep beraber büyütmemiz gerekiyor.”