Apple’ın önceki gün tanıtılan yeni akıllı telefon modeli iPhone X’te yer alan yüz tanıma teknolojisi ‘Face ID’, güvenlik açısından dikkatleri üzerine çekti. 3 farklı sensörden gelen verileri A11 biyonik çipteki sinirsel ağlarda (neural engine) işleyen bu teknoloji, şifrelerin kırılma olasılığını milyonda bire çıkarıyor.

Akıllı telefonlarda güvenlik en önemli konuların başında geliyor. Şifreleri kırılan telefonlar veya hackerların ele geçirdiği hesaplar birçok kişiyi zor durumda bırakabiliyor. Uzun yıllar tuş kilidi şifresiyle akıllı telefonların güvenliği sağlandı. 3-4 öncesine kadar parmak iziyle kilidi açılan akıllı telefonlar, cihazlardaki güvenliği bir nebze de olsun arttırdı. Ama bu tam bir çözüm değildi. Bunun sebebi de bu sensörlerin parmağın 4 veya 6 noktasından aldığı doğrulamayla telefonların şifresini açmasıydı. Başka bir deyişle 50 binde bir de olsa bu şifreleri açabilmek mümkün. Apple, önceki gün yapılan lansmanla ‘Face ID’ adıdaki yüz tanıma teknolojisini iPhone X modelinde kullanmaya başladı. Bu teknolojinin en büyük avantajı ise arkasında bulunan sensör, yazılım ve çipler sayesinde şifrelerin açılma ihtimalini milyonda bire çıkarması.

3 YENİ SENSÖR

Face ID’nin arka planında ‘TrueDepth’ yani gerçek derinlik adında bir kamera sistemi bulunuyor. Bu teknolojinin en büyük amacı gerçek zamanlı olarak yüzlerle oluşturulan derinlik haritasını kullanması. Apple, TrueDepth kamera sistemi için 3 farklı sensör geliştirmiş. Bu sensörlerin başında ‘Nokta Projektörü’ bulunuyor. Yüz haritasını oluşturmak için kullanıcıların yüzüne 30 binin üzerinde görünmez nokta yansıtıyor. Yansıtılan noktalar iki kulak arasından alın ve çeneye kadar uzanıyor. Nokta Projektörü, kızılötesi bir kamera ile destekleniyor. Kızılötesi bir kamera, noktaları okuyarak kızılötesi bir görüntü yakalıyor. Kullanıcıların bulunduğu ortam karanlıksa ‘Işık Projektörü’ devreye giriyor ve görünmez kızılötesi ışık sayesinde karanlıkta bile yüzünüzün algılanabilmesini sağlıyor.

SİNİRSEL AĞLARA GÖNDERİLİYOR

Kullanıcıların ekrana bakmasının ardından anında sensörlerden toplanan bu verilerle yüzün matematiksel bir modeli çıkarılıyor. Daha sonra veriler, Apple’ın yeni A11 Biyonik (Bionic) çipine gönderiliyor. Face ID için geliştirilen bu çipin en önemli özelliği ise yüz tanıma teknolojisi için geliştirilen sensörlerden gelen veriyi hızla işlemesi. Bunun için A11 Biyonik çipin içinde sinirsel ağlar (Neural Engine) yer alıyor. Yüzden gelen veriler anında çözülüyor. Bu noktada ise devreye güvenlik giriyor. Kullanıcıların yüz haritası şifrelenerek A11 Biyonik çipindeki ‘Secure Enclave’ alanında korunuyor. Her yapılan işlemde kullancıların yüz haritası doğrulama işlemi anında cihazda gerçekleştiriliyor. Paylaşılan bilgilere göre ise oluşturulan yüz haritaları internet platformlarına çıkarılmıyor.

FOTOĞRAF VE MASKEYLE AÇILMIYOR

Face ID’de yer alan sensörler, sadece kullanıcıların bakışına odaklanmış durumda. Şifreleme sistemi sadece kullanıcıların cihaza baktığında açılıyor. Cihaza bakılmadığında ise şifre açılmıyor. Hatta yüz fotoğrafı veya maske gibi kullanılarak girişilen kilit açma denemelerini algılanıyor ve bunun için de ek güvenlik önlemleri devreye alınıyor. Ayrıca yeni A11 Biyonik çipte, yapay zekâ ve makine öğretisi (machine learning) teknolojileri de aktif olarak kullanılıyor. Bu sayede kullanıcıların görünümlerindeki değişiklikler algılanabiliyor. Örneğin; kullanıcıların taktığı gözlük, şapka veya bırakılan sakal, Face ID teknolojisi tarafından tanınıyor ve şifreleme açılıyor.

SADECE GÜVENLİK DEĞİL

FACE ID, sadece güvenlik için değil, aynı zamanda yeni deneyimler için de kullanılıyor. Kullanıcıların telefonlarına dikkatli bir şekilde bakıp bakmadığını algılayan yeni teknolojide, gözler kapalı cihaz tutulduğunda kilidi açmıyor. Böylece Face ID teknolojisi bildirimleri ve mesajları kullanıcılara ne zaman göstereceğini doğru tahmin edebiliyor. Örneğin; kullanıcılar bir şeyler okurken ekran ışığını açık tutuyor, alarm veya zil sesini kısıyor. Bu da kullanıcıların daha iyi odaklanmasını sağlıyor. (Hürriyet / Ahmet Can)