Türk Telekom'un özelleştirilmesinin 11 yıl ve telekom sektöründe ilk lisansların verilmesinden 12 yıl sonra acaba Türkiye'de telekom sektörü ne durumda? Olması gereken yerde mi? Ya da ekonomide, eğitimde, yatırımcılıkta, sağlıkta ya da diğer konularda yarattığı etki olumlu mu? Yeterli mi? Finans sektörü duruma nasıl bakıyor? Ya da telekomdaki durum, Türkiye'nin geleceğini nasıl etkiliyor?

Bu kadar önemli konularda, bu soruları soran, genel anlamda tartışan akademik, hukuki, regülatif, ticari veya genel bir araştırma, analiz özelleştirme ve serbestleşme öncesinde görmedik. Bu kadar yıldan sonra bugün hala bu konulara kafa yoran akademik analizleri göremiyoruz [1].

Distruptive Teknolojiler Türkiye'de Ne Kadar Uygulanabiliyor?

Bugünün global dünyasında "1990'lardan ya da 80'lerden farklı olan nedir?" sorusuna cevap arandığında, aklımıza önce "outsource", "girişimcilik", "inovasyon" gibi kelimeler gelir. 1980 öncesinin "büyük şirket" yapılanması, 1980 sonrasında taşeronlaşma ile birlikte küçük şirketlere doğru evrildi. Bunun sonuçlarını internetin yaygınlaştığı 2000'lerde daha fazla görmeye başladık. Yani gitgide, "limon satan biri bile maaşlı çalışanlardan daha çok kazanacak" dünyasına doğru yol alıyoruz. Taşeronlaşmanın oluşturduğu durum ve internetin yarattığı kültür sayesinde, şimdilerde genç beyinler daha fazla öne çıktılar. Yarattıkları servis ya da ürünlere, eski dünya insanları "bu nasıl işe yarar ki" diye baksalar da, geçerli oluyor ve yine internet sayesinde, yaratıcılık, başka yaratıcılıkları doğuruyor. Bir yandan maaşlı orta sınıfın yok olduğu, diğer yandan ise girişimciliğin tavan yaptığı yılları yaşıyoruz.

Bu yeni dönemin teknolojilerine, kendisinden önceki teknolojileri ve iş modellerini yok ettiği için "distruptive" deniliyor. Yani "yıkıcı" ya da "yokeden" teknolojiler. Ticaretten oyuna, reklamcılıktan haberciliğe, yemek yeme kültürüne kadar her şey değişti, değişiyor. Ama bütün bu yolu açan, distruptive teknolojileri mümkün kılan ise, "telekom altyapısı".

Zaten dünya yüzündeki gelişmelere dikkatli bakıldığında, birbirlerini tetikledikleri görülür. Telekom altyapılarında 1980'lerde başlayan liberalleştirme ve özelleştirmeler, dünyadaki inovasyonu tetikleyen baş etken oldu. Hantallaşmış telekom şirketlerinin yarattığı bıktırıcı ve yeniliği engelleyici koşulları fark eden ülkeler, 1980'lerden itibaren devlet tekelleri olan incumbent denilen dev telekom firmalarını özelleştirdi ve karşılığında ise "telekom pazarlarının oluşması" için çalıştı. Pazarları düzenlemek için (bizdeki BTK eşdeğeri) düzenleyici kurumlar oluştu, dev bir mevzuat oluşturuldu, daha küçük ama yaratıcı firmaların önleri açıldı.

Gerçi bu yolun üzerinde pek çok dikenler var. Bu dikenlerin bir kısmı elindeki olanakları kaybetmek istemeyen kişi, firma ya da ülke yönetimleri oldu. Çünkü büyük firmaların yarattığı ekonomiler, iş olanakları ya da politik güç var. Ama son 15 yılın yarattığı distruptive teknolojiler, durumu her geçen gün değiştiriyor.

Telekom sektörlerindeki bu global gelişmeler, eş zamanlı olarak Türkiye'de de 90'lar itibariyle konuşulmaya başlandı ama uygulama aynı hızda olamadı. Telekom sektöründe "serbestleşme" ve "özelleştirme" konuları genellikle muhafazakar ve derinliği bulunmayan bir perspektiften değerlendirildi; "Köprüyü sattırmam" türünden bir yaklaşım ile. Çünkü son 15 yıla bakın, göreceksiniz, ülkemizde "bilgi ile konuşan" çok az. Genellikle "her kafadan bir ses" ya da bir dönemin meşhur deyişi ile "ağzı olan konuşuyor" türünden yaklaşımlar var. Maalesef gelişmenin önünü kesen de bu "bilgisi olmadan fikri olanlar".

Dolayısıyla özelleştirme ve serbestleştirme, resmi ağızlarca ilk konuşulmaya başlanmasından neredeyse 10-15 yıl sonra meydana geldiği halde, aradaki sürede konuya ilişkin olumlu ya da olumsuz bakan akademik çalışmalar, analizler göremedik.

Bunu neden söylüyoruz? Bir örnekle anlatalım..

Türk Telekom Özelleştirilmesinde İnsan Kaynakları Doğru Yönlendirilmedi

Örneğin Türk Telekom'un özelleştirilmesinde, bize göre hayati konulardan birisi "devletin vergileriyle çok kıymetli eğitimler almış, yetişmiş, uzman personelin kaybedilmemesi" olmalıydı. Yani özelleştirilmeye girildiğinde, hangi personelin kalması gerektiği tanımlanmış olmalıydı. Ama öyle olmadı. Özelleştirilmenin başladığı 2005'in kasım ayı ile 2006'nın mayıs ayı arasına bakıldığında, personelde büyük bir kargaşa, telaş ve kararsızlık hakimdi. Yönetim tarafında "kalan sağlar bizimdir" mantığı gördük; ki bize yönetimde farkındalık olmadığını düşündürttü. Sonrasında özelleştirme sırasında hükümete verilen sözler çerçevesinde başka bir telaş gözüktü. Herkes devlete kitlesel geri dönmeler olmasın diye personele "alelacele oluşturulmuş" bir takım güvenceler verildi. Ama bu motivasyonların hiçbirinde, uzman elemanlardan yararlanma ya da "dur gitme" demeyi düşünme[2] yoktu.

Nerden biliyoruz? O dönem tarafımıza ulaşan personel maillerine 2 aydan uzun bir süre boyunca, her gün başka bir yazı ile --sadece soran kişi değil, aynı soruya sahip binlerce insan da bilgilensin anlamında-- cevap verdik. Bunları dipnot 2'den bulabilirsiniz.

Halbuki bu büyüklükteki ve özel-kamu, her sektörü etkileyecek düzeydeki bir firmanın özelleştirilmesinde, 10-15 yıllık sürede, bazı personeli "sözleşmeli" hale geçirmekten çok daha derin planlamalar ve bunların dayandığı akademik çalışmalar olmalıydı. Özelleştirmenin bir nedeni de, devleti aşırı sayıdaki personel yükünden kurtulmaktı ama sonuçta Türk Telekom elemanlarının birçoğunun, kendilerini güvende hissetmeyerek, uzmanlıklarına uygun olmayan yerlere doğru transfer oldukları gözlemlendi.

Bu ve benzeri yaklaşımlar bize, özelleştirmenin planlı ve bilinçli yapılmadığını düşündürttü. O günden bu yana geldiğimizde gördüğümüz tablonun, şirketin içindekilerini, tüketicileri, siyasileri ya da alternatif telekom firmalarını ne kadar tatmin ettiğini merak ediyoruz.

Aynı şekilde, 2001'de kanunu yayınlanan ama 2004 mayısında dağıtılan lisanslarla başlatılan serbestleşme döneminin etkisi ne kadar oldu? Ya da başka bir açıdan soralım; serbestleşme başarılabildi mi? Rekabet yaratılabildi mi? Ya da bugün gelinen noktada, bu isteniyor mu?

Neler Konuşulacak?

Basit bir örnekle verdiğimiz bu konuyu, yatırımcıdan, oyun sektörüne, finanstan, e-ticaretçilere, hukukçulardan, regülasyonculara, tüketicilerden, insan kaynaklarına, ARGE'cilere, Startuplara kadar herkesle birlikte tartışmak ve eksik olan bir çalışmayı ortaya koymak istiyoruz. Belki bu çalışma, daha derinlemesine bakacak akademik çalışmalara da zemin yaratır. Bu nedenle turk-internet.com ve Tüm İnternet Derneği (TİD) olarak, bir seri yani 8-10 "arama konferansı" organize ettik. Toplantıların herhangi bir sponsoru yok. Tarafsız bir çalışma olmasını istediğimiz için böyle olmasını tercih ettik.

İlk toplantı ODTÜ Kongre Merkezi C salonunda, 30 Aralık 2016 tarihinde saat 09:30-17:00 saatleri arasında düzenlenecek. Toplantıda özel bir konuşmacı yok. İsmi üstünde bir çalıştay olduğu için, tüm katılımcıların ortaya koyacağı fikirlerle şekillenecek çalışma gruplarınca gerçekleştirilecek. 8-10 toplantının sonucunda da bir rapor çıkarılacak.

Toplantının ana konularının;

Altyapı
İnsan Kaynakları (hem özelleştirmeye giren, hem de özel sektördeki elemanlar açısından)
Finans
Yatırım
Gelecek teknolojiler
Siber Güvenlik
Katma Değerli konular (e-Ticaret, Oyun, Paylaşımlı Servisler vs)
İnternetin Sosyolojisi
İnternet Sansürü
......
...

gibi olmasını öngörüyoruz. Bu tartışmalar sırasında belki aşağıdakilere benzer sorulara da cevap bulabiliriz;

Özelleştirme doğru yapıldı mı? Hatta belki "yapılmalı mıydı?" Yöntemi doğru muydu? Yani şirket 9 alt şirkete bölünse daha iyi olabilir miydi?
Serbestleşme doğru yapıldı mı? Problemler neler?
Finans sektörü neden telekom sektöründeki durumu öngöremedi.
SPK ve Borsa İstanbul açısından yatırımcı korundu mu? Eksik ve yanıltıcı bilgilendirme söz konusu mu?
Belediyelerin konumu. Özelleştirme idaresi belediyelerin yetki sınırlarına girerek tasarrufta mı bulundu? ÖİB halkın sandığının önüne mi geçti?
Geçiş hakkı bedelleri tam olarak tahsil edilebilseydi İstanbul'un trafik sorununu çözecek yatırımlar borç alınmadan yapılabilir miydi?
Sektördeki özelleşme ve yetkilendirme sözleşmeleri neden kozmik gizlilik seviyesinde saklanıyor?

Telekom sektörünün konusunda söyleyecek sözleri olan herkesi 30 aralıkta ODTÜ'ye bekliyoruz. Toplantıya katılmak ücretsizdir. Gelmek isteyenlerin adlarını ve varsa araba plakalarını önceden info@turk-internet.com adresine göndermelerini rica ediyoruz. Aksi takdirde içeri girerken sorun yaşayabilirsiniz.

[1] Akademik araştırmaları zaman zaman inceliyoruz. Gözden kaçırdığımız bir araştırma varsa, bize bildirirseniz araştırmayı incelemek ve hatta haber yapmak isteriz.

[2] Burayı tıklayarak ulaşabileceğiniz dosyada, o dönemde Türk Telekom personelinin başka merci bulamadıklarını ileterek bize gönderdikleri maillere karşı neredeyse hemen her gün yazdığımız "bilgi veren" yazıları göreceksiniz.

Bu yazıları ilk günlerde bize gelen maillerle ilgili olarak yazdığımız "soru dolu" yazılar üzerine bizi bulan ve o dönemde şirket içinde çalışan olan ama bilgisine başvurulmayan, buna karşılık soru soran ve cevap bulamayan kişilere yardımcı olmak isteyen bir kıymetli Türk Telekom idari işler yöneticisi olan Fuat Önderoğlu yazmıştı.

Önderoğlu'nun yazıları "Hakan Yerlikaya" mahlas ismi ile yazıldığından, bir süre sonra kendisi hakkında bilgi soranlar olmuştu. Bunlardan birinin yorumu, Önderoğlu'nun düzeyini gösteriyordu. Bu yorumda, “Bu yazıları yazabilecek bilgi düzeyinde 3 kişi var; şu, şu ya da bu” denilmişti. Söylenen isimlerden birisi Ali Ölçer, diğeri Fazlı Köksal ve üçüncüsü de Fuat Önderoğlu idi.

turk-internet.com