Türkiye tape şokunun ardından günlerdir Twitter krizi ile yatıp kalkıyor. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve oğlu Erkan Yıldırım’ın açmış olduğu davadan çıkan mahkeme kararının Twitter’ın kapatılmasına sebep olduğunun ortayı çıkması ise tartışmayı da beraberinde getirdi. Tweet atma özgürlüğü nereye kadardı? Doğal olarak, medya iletişim özgürlüğüne vurulan kelepçe olarak nitelendirdiği yasak uygulamasına karşılık, yasak kırıcı yöntemleri de yayınlayarak tartışmanın tam göbeğinde yer aldı. Twitter’ın kapatılması ise manşetlerden kınandı.

Peki, Türkiye’yi ayağa kaldırdığı kadar dünya gündemine de oturtan ‘yasaklama’ya uzanan olay neydi? Kapatma anından itibaren ‘Twitter Hürriyeti’ politikasını izleyen, Twittter’a giremeyenler için “Gönderin tweet'lerinizi yayınlayalım” kampanyası başlatan hurriyet.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge, aynı zamanda Yayın Direktörü ve Yazarı olduğu Hürriyet Gazetesi’nin ‘hürriyetçi’ politikasından farklı bir yazı kaleme aldı. “Meselenin bir de öteki yüzü var” diyen ve bu yasaklamanın bir yerde haklı olduğunu ima eden Çekirge, köşesinde Binali Yıldırım’la yaşadığı o anları bakın nasıl anlattı…
 
O gün o bakanın makam odasındaydım

EVET Twitter’ın kapatılması hatadır.
Yanlıştır.
Türkiye’yi dünyanın önünde zor durumda bırakmıştır.
Bütün bunlara tamam.
Ama meselenin bir de öteki yüzü var...
Bunu aktarmam gerekiyor.
Aktarmam gerekiyor, çünkü...
Biz gazeteciler olaylara tanık olur ve yazarız.
Böylece tarihe not düşer ve toplumsal hafıza için sade bir takvim oluruz.
Böylece gerçeğin bekçiliğini yaparız.
Ve işte bugün...
Geçmişte nasıl yaptıysam, yine aynı şeyi yapıyorum.
Yani Twitter’ı kapattırma meselesinin bir de öteki yüzünde yaşadığım gerçekleri aktarıyorum...
Çünkü o gün oradaydım.
Nerede?

YILDIRIM’IN MAKAM ODASI

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’la beraberdik.
Odasına girdim. Bir karışıklık var.
Bir öfke... Bir kızgınlık...
“Gel bak” diye makam masasındaki bilgisayarı gösterdi.
Baktım...
İnanılmaz bir hakaret zinciri... Ağza alınmayacak suçlamalar. Küfre bulanmış başlıklar...
Burada yazamayacağım sözler...
Önce bir hesaptan tweet atılıyor, sonra bir internet sitesinde haber oluyor.
Bir tweet ve tweet’ten alıntı bir haber... Manşet...
Ama belge yok. Delil yok. Hakaret, rüşvet suçlaması...
Ama Yıldırım ailesine nasıl bir saldırı...
Az sonra oğlu geldi:
“Baba bu nasıl bir şey!? Hiçbir şey yapmayacak mıyız bu hakaretlere?...”
Az sonra başka telefonlar gelmeye başladı. Ailede bir infial...
Durdu ve bana döndü:
“Sen gazetecisin. Yayıncısın. Şimdi ne yapmalıyım ben?...”
İşte o gün “tek çare hukuk” diyerek mahkemeye başvurdu Binali Yıldırım...
Aslında ısrarla bana, “Ben haberleşmeden sorumluyum, nasıl olur da engelleyici duruma düşerim” diyordu...
Ama o kirli yayına da hiçbir nefis tahammül edemez.
Peki kimi verdi mahkemeye?
O hakaretleri yapan Twitter hesabını.
Sanıyorum sonradan Twitter mahkemenin kararını dinlemedi.
O hesabı kaldırmadı.
Yoksa açılan dava elbette Twitter’ın kapatılması değildi...
Evet, işte gerçek budur.
Ve yine aynı şeyi söylüyorum.
Twitter’ın kapatılması yanlıştır.
Ama öteki tarafta da ağır hakaretlere uğrayan kişilerin isyanı ve mahkemeye gidişleri var.
Peki Twitter mahkemeyi dinlemezse ne olacak?
Tartışma işte budur.
Yani mesele geliyor yine şu soruya dayanıyor:
“Sanal âlemdeki suçlar nasıl hukuk çerçevesi içine alınacak?”
Bunu bir TV kanalında ya da gazete köşesinde yapınca, hukuk içinde çözebiliyorsunuz.
Ama sanal âlem farklı.
Yani Türk mahkemesi Twitter’a diyor ki:
“Bu hesaptaki hakaretler suçtur. Hesabı durdur.”
Twitter “cevap” bile vermiyor...
Nedir şimdi bu?
Evet, o gün oradaydım ve yazıyorum.
Binali Yıldırım’ın yaptığı bir “özsavunma”dır...
Yoksa herkes biliyor ki, Twitter’ı kapattırma niyetiyle bir davayı hukuken açamazsınız.
Ama sonuç olarak Twitter kapatılmış ve Türkiye imaj olarak yara almıştır.
Hem de sanal âlemden gelen gerçek bir yara almıştır...

ASIL SORU

Elbette şu da var...
Acaba Twitter Türk mahkemesine neden cevap vermiyor?...
Bir yorum da şu olabilir:
Eğer Türkiye’de, yargının bağımsızlığı konusunda uluslararası bir kuşku yaratırsanız...
Yani Meclis Başkanı bile “Adalet öldü” noktasında açıklama yaparsa...
O zaman gelen mahkeme kararlarına dışarıdan kuşkuyla bakarlar...
Gördüğünüz gibi tek taraflı bir açıklaması yok bu olayın...
Ve son söz:
Gazeteciliğin güzel tarafı da şudur:
Öyle Twitter başından sallamazsınız.
Gider, olay yerinden gerçeği yazarsınız...