Ergi Şener
Metamorfoz ICT Inc.
@ergisener
 
Mobil teknolojiler hayatımızı ve dünyamızı önemli ölçüde değiştirip geliştirirken; mobiliteye olan bağlılığımız da tüm alışkanlıklarımızı derinden etkiliyor.
 
MOBİL TEKNOLOJİLERLE DEĞİŞEN TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI
Düşünecek olursak, 90’lı yıllarda bir konser ya da etkinliğe gidildiğinde, deneyim genel olarak, dans etmek, eğlenmek ya da etkinliğe tamamen odaklanıp sahnelenen gösteri ya da spor müsabakasını izlemek şeklindeydi. Bugünse bambaşka bir süreç söz konusu: Özellikle, doğdukları günden itibaren tablet ve akıllı telefonlarla tanışan ve bu cihazları vücutlarının birer uzvuymuşçasına kullanan Y kuşağı (Generation Y), katıldıkları etkinlikleri mobil cihazlarıyla takip edip, yaşıyor. Bu da deneyimi, sahne alan sanatçı ya da sporcuları, cep telefonlarının kameralarıyla çekip, fotoğrafları ya da yorumları anında sosyal medyaya post etmelerine, düşüncelerini gerçek zamanlı paylaşmaya ve aynı anda farklı lokasyondaki etkinlik ya da olayları da takip etmelerine yol açıyor.

Ericsson’ın periyodik olarak yayınladığı ve en sonuncusu geçen ay paylaşılan Mobilite Raporu (Mobility Report), mobil teknolojilerin yayılım hızını ve tüketici davranışlarına etkisini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor:
Ericcson Mobility Report – June 2015:

video##1797##player

Raporda, 2020’ye kadar akıllı telefon sahipliğinin iki kattan fazla artacağı; dünya nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının akıllı telefonu olacağı öngörülüyor. Bağlantılı cihazların (connected devices) da artan uygulama ve iş modellerine paralel olarak 2020’de 26 milyara ulaşacağı paylaşılıyor.
Raporda ayrıca, mobil teknolojilerin 3 ayrı kategoride davranışlara etkisi üzerinde durulmuş:
 
1- SPORUN DİJİTAL İMZASI



Yazımın başında da bahsettiğim üzere, mobil teknolojiler, kullanıcı deneyimini zenginleştirerek; gerçek ve sanal dünyayı birleştirip, seyircilerin mobil cihazlarıyla katıldıkları etkinliklerin birer parçası haline gelmesine yol açıyor. Ericsson da raporunda bu konuya değiniyor.
Gerçek zamanlı görüntüleme/takip, sonuçların paylaşımı ve sosyal ağlar, günümüz etkinliklerinin ve özellikle spor müsabakalarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. Bu dönüşüm, operatörlerin data trafiğini optimize edip, kullanıcıları tatmin edecek kalitede data hizmeti sağlayarak, müşterilerine yeni birtakım servisler sunmalarına da imkan sağlıyor.
Barcelona’da düzenlenen GSMA Mobile World Congress’de (Dünya Mobil Kongresi) Ericsson, bu tarz uygulamalara yönelik güzel bir uygulama örneği paylaşmıştı. Simülasyonda, Londra’da ortalama data kullanımı takip edilirken, özellikle bir alanda ortalamanın çok üzerinde kullanım göze çarpıyor. Bu alana odaklanıldığında, data kullanımının normalin oldukça üzerinde olduğu yerin Wembley Stadyumu; sebebinin de bir derbi karşılaşması olduğu anlaşılıyor. Maç sırasındaki sosyal medya paylaşımlarından yararlanılarak kulüp ya da futbolcuların forma ve ürünleri mobil pazarlamayla etkinlikte bulunan taraftarlara sunularak, yaşanılan coşkuyla birlikte ürünlerin satışı artırılıyor.
Mobil dönüşüm, bu alanda daha pek çok servis ve ürünler için fırsatlar sunuyor. Operatörlerin son zamanlarda, sıklıkla spor salonları, stadyum ya da konserlere isim hakkı ya da sponsor olmasının nedenlerinden birini de bu tarz yeni servislerini sunma fırsatı oluşturuyor.
 
2- DATA KULLANIMI



Ericsson’ın raporu, data kullanımının müşteri grupları arasında farklılık gösterdiğini de ortaya koyuyor. Daha az data tüketen müşteriler (light user) sosyal ağ ve iletişim servislerine önem verirken, daha çok data kullananlar (heavy user) arasında video servislerinin oldukça yaygın olduğu paylaşılıyor.
Data kullanımında da Pareto Kuralı’na benzer bir dağılım söz konusu: Kullanıcıların yüzde 10’u, data trafiğinin yüzde 55’ini oluşturuyor. Video trafiğinin de yüzde 40-60 arası sadece YouTube’tan kaynaklanıyor.
 
3- EKRAN BÜYÜKLÜĞÜNÜN ÖNEMİ



Raporun gösterdiği bir diğer önemli nokta da ekran büyüklüğünün, çözünürlüğün ve ekranın netliğinin mobilde kullanıcı deneyimini etkileyen ve farklı servislerin kullanımını tetikleyen önemli faktörlerden biri olarak öne çıktığı. Data tüketiminin en büyük katalizörü olan video kullanımı, büyük ekranlı cihazlarda daha iyi bir kullanıcı deneyimiyle destekleniyor. Son model akıllı cihazların ve Apple, Samsung gibi OTT (over the top) oyuncuların “hero model” olarak adlandırdığı amiral gemilerinin ekranlarının sürekli büyümesinin sebebi de bu ihtiyaca yönelik daha iyi bir deneyim sunma gayretinden kaynaklanıyor.
Küçük ekranlı telefonlarda, sadece video görüntülemek değil, web’den search yapmak ya da dokümanları okumak da oldukça zor olduğu için, kullanıcılar açısından bir bariyer oluşturuyor. Ancak raporun bir çıktısı da ekranı oldukça büyük olan cihazlarda da tüketimin düşük olduğu. Nitekim bu nedenle üreticiler, son zamanlarda “phablet” olarak adlandırılan ara ürünlere odaklanmış durumda.
 
UYGULAMALAR DÜNYASINDA İLETİŞİM



Ericsson’ın bir diğer mobil odaklı araştırması da “Uygulamalar Dünyasında İletişim” (Communication In the World of Apps) başlığını taşıyor...
Akıllı telefonlarımızın “İsviçre çakısı” misali pek çok farklı cihaza ihtiyacı ortadan kaldırarak hayatımızın merkezinde yer almasıyla birlikte; iletişimin de mektup, telgraf, hatta faksla yapıldığı dönemlerin, sanki siyah beyaz filmlerde kalmışçasına uzağında bulunuyoruz. Artık pek çok görüşmemizi hatta toplantılarımızı Viber ya da Skype ile yapıyor, her konuda WhatsApp’tan mesajlaşıyor, Facebook Messanger’dan chat’leşiyoruz.
Özellikle mobil internetin yaygınlaşmasıyla birlikte internet tabanlı iletişim uygulamalarının kullanımı önemli bir artış gösterdi. Eserlerinden en çok alıntı yapılan sosyal bilimcilerden ve iletişimcilerden biri olan Manuel Castells’in “üzerinden bilginin aktığı otoyol” (Internet data highways) olarak nitelediği internetin, iletişimin geleceğinde de artan bir şekilde rol oynamaya devam edeceği Ericsson’un son raporunda gözler önüne seriliyor.
İnternet üzerinden sesli iletişim (Voice over Internet Protocol - VoIP) günümüzde pek çok iletişim uygulamasına altyapı oluşturmuş durumda. Bununla birlikte Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar kullanıcıların network’leriyle kolayca iletişim kurmalarına destek veriyor. Web’in gelişimiyle birlikte insanlar, dünyaya hitap edebilecekleri bir platformun da sahibi olmuş durumda. Eskiden sadece ünlü kişilerin ya da politikacıların geniş kitlelere erişim imkanı vardı. Şimdi internet bağlantısına sahip olan herkes bu avantaja sahip. Bu yüzde de sosyal medyada herkes bir muhabir, yazar, kameraman, editör ya da genel yayın yönetmeni edasıyla kendini gösterebiliyor.
Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt de bu konuda “Arap baharı”nı örnek vermiş ve mobil teknolojiler sayesinde insanların dünya ile iletişimlerinin değiştiğine değinmişti. Schmidt’e göre “Arap baharında olduğu gibi, teknoloji sayesinde yoksul ülkelerdeki halklar her gün karşılaştıkları haksızlıkları dünyaya duyurabilmiş, bu da diktatörlüklerin yıkılması konusunda önemli bir etken olmuştu”...
 
ÖNCE İLETİŞİM



Raporda belirtilen ve tahmin edilmesi çok da güç olmayan temel nokta, akıllı telefonlarla yapılan sayısız aktivenin arasında iletişimin hala ilk sırada yer alıyor olması. Rapora göre, akıllı telefonlarla geçirdiğimiz zamanımızın yüzde 30’dan fazlasını iletişim uygulamalarında harcıyoruz. Sürekli gelişen yeni nesil iletişim uygulamaları ve sosyal medya aracılığıyla çevremizdeki kişilerle (hatta artık, lokasyon ya da yoğunluktan ötürü çok görüşemediklerimizle bile) temas kurmamız her geçen gün daha da kolay bir hale geliyor. Kullanıcılar iletişim uygulamalarını “her zaman açık” tutarak, sıkça kullanıyor ve bu uygulamalara sürekli erişim beklentisi içerisindeler.
Öte yandan, pek çok konuda olduğu gibi kültürün iletişim üzerinde de önemli bir etkisi var. Örneğin, Amerikalı ve İngiliz kullanıcılar daha çok arama yaparken, Japon ya da Güney Koreli kullanıcılar mesajlaşmayı tercih ediyor. Bununla birlikte, kullanıcıların çoğunun “machine learning” algoritmalarıyla çalışan sistemlerle iletişime ilgisi sürekli artıyor. Bir araştırmada, akıllı telefon kullanıcılarının neredeyse yarısının, özellikle yeni teknolojilerin ya da uygulamaların nasıl kullanılacağını öğrenmede bir robottan destek almaya istekli oldukları belirtiliyor.
İletişim amaçlı kullanılan uygulamalara bağlılığa etki eden pek çok faktör de bulunuyor. Bunların arasında en önde gelenlerse uygulamaların kullanım kolaylığı, basit deneyimi ve arkadaş çevresinde popüler olması... Uygulamaların çok fazla yaygınlık kazanması, her zaman etkileyici bir özellik de olmuyor. Özellikle genç kesim arasında, kullanılan iletişim uygulamalarının toplumun geneline hitap etmeye başlaması hatta anne babaların bunları kullanmaya başlaması, uygulamaya karşı ilginin kaybolmasının ana sebeplerinden birini oluşturuyor.
Günümüz tüketici trendlerinin başında müşterilerin bilgiye ve iletişime, herhangi bir araç üzerinden, istedikleri anda ve yerde, sürekli erişimlerinin sağlanması geliyor. Gelecekte ayrıca, iletişimin cihazlar, platformlar ve ağ bağlantı türleri arasında kesintisiz bir biçimde, sürekli gerçekleşmesi önemli bir beklenti olarak öne çıkıyor. Bunu gerçekleştirmek üzere pek çok firma uygulamalarına yeni özellikler kazandırmaya başladı bile. Örneğin, Hike, offline olan kullanıcılara mesajların ücretsiz olarak SMS ile gönderilmesini sağlıyor. Twitter ise abonenin ilgisini çelebileceği tweet’leri “Sen yokken öne çıkanlar” başlığıyla kişiselleştirmiş bir biçimde sunuyor.
Bugün geldiğimiz noktada iletişim oldukça gelişmiş olmasına rağmen, özellikle IoT ve wearables (giyilebilir teknolojiler) alanındaki gelişmelerle birlikte çok farklı bir boyut kazanacağı da aşikar. 2020’de beyin dalgalarını yorumlayan cihazlar ve düşünceyle iletişimin mümkün olacağına Ericsson’ın araştırmasına katılan pek çok kullanıcı tarafından inanılıyor. Gelecekte giyilebilir cihazlar ve bu cihazların türevi olan fütüristik cihazların insanlarla etkileşime geçip, günlük hayatta kullanıcıyı yönlendirecek şekilde kişisel asistanlara dönüşeceği de heyecan verici teknolojik beklentilerden birini oluşturuyor.