Ergi Şener
Metamorfoz ICT Inc.
@ergisener

Geçen hafta, Silikon Vadisi’nin iş yapış şekline etki eden düşünce tarzından ve kültüründen genel hatlarıyla burada bahsetmiştim. Bir kültür oluşturmadan; sadece yüzeysel, görünen özellikleri Türkiye’deki şirketlere uyarlamaya çalışmanın istenilen sonuçları sağlamak bir yana, hayal kırıklıklarına sebep olabileceğini; yapılması gerekenin öncelikle Silikon Vadisi’nin düşünce biçimini ve formasyonunu analiz etmek olduğuna değinmiştim.
 
Gerekli altyapıyı oluşturmadan; stratejiyi belirleyecek, yönetecek insan kaynağını yetiştirmeden, coğrafi, sosyolojik ve kültürel öğelerin istenen yapıya etkisini göz önünde bulundurmadan atılan temeller, en küçük kriz ortamında, domino etkisi gibi birer birer kolayca yıkılmaya mahkum oluyor. Türkiye’deki şirketlerin kurumsallaşmasının istenilen seviyede olmaması, organizasyon yapılarındaki (çoğu zaman sadece yapılmış olmak için yapılan, tüm çalışanların da sorgusuz sualsiz kabul etmek zorunda kaldığı) süreklilik gösteren değişiklikler, hayati stratejilerin “tek adam”a bağlı olması, şirketlerin inovasyon politikalarının da devamlılık arz etmemesine neden oluyor. Ne yazık ki Türkiye’deki global şirketlerin temsilcilikleri bile global şirket deneyimini ve inovasyonun nasıl organizasyon kültürünün bir parçası haline getirildiğine yönelik örnekleri ülkemize taşımaktansa, kolaya kaçarak, global yapıları kendi yöntemleriyle “Türkleştirme” yoluna gidiyorlar.
 
“TEKNOLOJİ FİRMASIYIZ” DEMEK YETERLİ Mİ?
Bir de günümüzün modası olan, her firmanın sektöründen bağımsız olarak kendini “teknoloji firması” olarak nitelendirme modasıyla karşı karşıyayız. Yeni iş düzeninin teknolojiyi yakından izlemeyi, en yeni teknolojileri iş yapış şekillerine entegre etmeyi ve teknolojiyi en iyi müşteri deneyimiyle müşteriyi sunmayı gerektirdiği aşikar. Ancak, teknolojiyi bir “enabler” olarak konumlandırıp, ana iş alanına yarar sağlayacak şekilde kullanmak önemli.



Kritik noktanın, teknolojiyi hayatı kolaylaştıracak şekilde müşterilere sunmak olduğu çoğu zaman unutuluyor. Bunu özümseyerek fark yaratmayı başaran girişimlerden biri olan, Spotify’ın CEO’su Daniel Ek, şirketini şu şekilde tanımlıyor:
“Spotify, bir teknoloji şirketi olarak tasarlamış, ancak aslında iç yüzünde bir müzik şirketi.” (Spotify is a technology company by design, but we are a music company at heart.)
“Teknoloji şirketiyiz” sloganının yanında, ana sektörlerinin dinamiklerini ve hayati fonksiyonlarını unutmadan ilerlemek, şirketler açısından daha da önem kazanmaya başlıyor.
 
300 YILLIK GECİKME VE GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
Silikon Vadisi gibi başarılı örneklere adaptasyonumuzdaki temel sorunlardan biri de benim de üniversitede dersini alma şansına sahip olduğum Prof. Dr. Erdal İnönü’nün sıkça vurguladığı; Osmanlı İmparatorluğu'nun bilimsel devrimi yeterince anlayamadığından Türkiye'nin 300 yıl kaybetmesi ve bu durumun Türk insanında, “Biz yeni bir şey yapamayız, gelişmeleri batıdan alırız” yaklaşımın yerleşmesine sebep olması. Bu noktada İnönü’nün, “300 Yıllık Gecikme” adında bir kitabı olduğunu da hatırlatmak isterim...
İşte bu yaklaşımla günümüzde sıkça yüzleşmeye devam ediyoruz, Eminim bunları okurken herkesin kendi hayatından kesitler aklına gelecektir. Silikon Vadisi kültürü ise bu bakıştan tamamen farklı bir şekilde, disruptive (yıkıcı) bir düşünce tarzını ve başkaldırıyı içererek, hep daha iyiye ulaşmak için, insanların kendilerine ve iş yaptıkları kişilere inanarak çalışmalarını sürdürmelerine dayanıyor.
Tüm bu olumsuzlukların yanında, Türkiye’de teknoloji alanında çok önemli işler yapan, kendi alanlarında ve sektörlerinde dünyaya örnek olan çalışmaları hayata geçiren profesyoneller ve şirketler oldukça fazla. Dünyanın en önemli teknoloji şirketlerinde ve Silikon Vadisi’nin tüm OTT’lerinde (over-the-top)  (Apple, Google, Facebook, Microsoft gibi) bile çok önemli pozisyonlarda Türklerin yer alması, belirttiğim aksaklıkların giderilmesi durumunda gerek beyin göçünü tersine çevirerek kötü örneklerin yerini başarı hikayelerine bırakmasının; gerekse Türkiye’den çıkan başarılı teknoloji şirketlerinin global oyuncular olarak daha çok parlayıp, tüm dünyaya yayılmasının önünü açacaktır.



Asıl konumuza gelecek olursak, bu sayıda amacım Vadi’nin tüm dünyaya etki eden “trendlerini” paylaşmaktı. Öne çıkan teknoloji trendlerinin; tüm dünyadaki yansımalara da paralel olarak IoT (internet of things), IoT’ye bağlı olarak giyilebilir (wearables) teknolojilerdeki gelişmeler, mobil ödeme uygulamaları, bulut bilişim (cloud computing), büyük veri (big data), biyometri, drones, karışık gerçeklik (mixed reality) uygulamaları olduğunda sanırım çoğumuz hemfikirizdir. Bu teknolojileri, teknolojilerin öncülerini ve başarılı uygulamaları detaylarıyla tek tek incelemek daha yararlı olacaktır. Bu başlıkları ilerleyen sayılarda paylaşmaya çalışacağım. Bu ay, teknolojinin yanı sıra rekabet avantajı sağlayan trendleri ele almak istedim.
 
KULLANICI DENEYİMİYLE BAŞLAMANIN ÖNEMİ
“Önce kullanıcı deneyimiyle başlayıp, sonrasında teknolojiyle çalışmayı ilerletmelisiniz, diğer türlü değil...” Steve Jobs


Silikon Vadi’nin başarılı şirketlerine baktığımızda, kullanıcı deneyimi (user experience - UX) çalışmalarının önemini anlayıp, UX’i ürün geliştirme stratejilerinde doğru kullanarak rekabette ciddi anlamda öne çıktıklarını ve “baskın tasarım” (dominant design) olarak adlandırılan ürünler çıkararak, taklit edilseler bile pazarın hakimi olduklarını görüyoruz.
Apple’ın UX odağında gerçekleştirdiği çalışmalar, Silikon Vadisi’ndeki şirketlere ilham kaynağı olmayı sürdürüyor. UX sadece vadide değil Türkiye’deki teknoloji firmalarının yöneticilerinin de şu anda en sık kullandığı “key word”lerden (anahtar kelime) biri. Ancak bu yöneticilerin pek çoğu UX çalışma mantığını yeni yeni anlamaya başlıyor.
Vadide UX, yeni start-up’ları değerlendirme ve farklılaştırma açısından da oldukça öne çıkıyor. Nitekim düzenlenen “meet-up”ların da oldukça popüler konularından birini oluşturuyor.
Teknoloji geliştirme ve UX birbiriyle oldukça etkileşen, birbirini besleyen, ancak ürün döngüsünde bir sistematiği olan süreçler. Steve Jobs, bu etkileşimi “Önce kullanıcı deneyimiyle başlayıp, sonrasında teknolojiyle çalışmayı ilerletmelisiniz, diğer türlü değil” (You’ve got to start with the customer experience and work back toward the technology – not the other way around) diyerek gayet güzel özetlemişti...
Aslında teknoloji işin kolay tarafı, asıl zor olan müşteri deneyimini değiştirmeyi başarabilmek. Deneyim doğru kurgulandığında, başarının en büyük anahtarı olan tüketici davranışlarını değiştirmek de kolaylaşıyor. Geçen yazımda da bahsettiğim, Steve Jobs’ın hayatını anlatan ve Ashton Kutcher’ın Jobs’ı canlandırdığı filmi izleyenler yine hatırlayacaktır (izlemeyenler de artık izleyecektir sanırımJ)... Steve Jobs, Apple’a tekrar CEO olarak çağrıldığında, şirketin o dönemki durumunu incelerken, UX’den sorumlu direktör Jonathan Ive’ın yaptığı işler hoşuna gider. Ona “Senin ve ekibinin burada ne işi var, burası benim bıraktığım Apple değil ki” der. Ive’in verdiği şu cevap, Apple’ın ve dünya teknoloji tarihini değiştirecek bir süreci başlatan vizyonun da bir özeti niteliğindedir:
“Biz, Apple’da hala insanların günlük hayatlarının bir parçası (extension) olacak ürünleri üretebileceğimize inanıyor ve bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz, senin de bu amaçla bu şirketi kurduğunu biliyoruz. Bu nedenle buradayız...”

video##1678##player

Steve Jobs ve Ive’ın UX odağındaki ortaklığı, Apple’ı şu anda dünyanın bir numaralı markası yapmakla kalmadı, günlük hayatımızın gerçekten vazgeçilmezi olan, bir uzantımız, parçamız haline gelen ve yanımızda olmadığı takdirde kendimizi eksik hissettiğimiz iPod, iPhone, iPad, iWatch gibi ürünleri de bize kazandırmış oldu.
 
“MOBİLE ONLY” FOCUS
“Artık ‘mobil öncelikli’ bir dünyada değil, ‘sadece mobil’ olan bir dünyada yaşıyoruz...” Larry Page
 
Teknoloji trendleri arasında “mobil trendler”in tüketicilerin hayatlarının merkezinde yer alması bakımından oldukça önemli bir yeri bulunuyor. Google CEO’su Larry Page’in belirttiği üzere, “Artık ‘mobil öncelikli’ bir dünyada değil, ‘sadece mobil’ olan bir dünyada bulunuyoruz”... (We are no longer in a mobile first World, we are in a mobile only World.)
Almak istenilen bir ürünün araştırılması, ürüne yönelik detaylı bilgi alınması, farklı kullanıcı görüşleri, eleştiriler ya da tavsiyelerin incelenmesi, ürünün satın alınması, satın alma sonrası deneyimin paylaşımı süreçlerinin tümünde artık mobil cihazlarımızı kullanıyoruz. Mobil teknolojiler, kullanıcıların lokasyonlarından bağımsız olarak, sürekli “bağlı” (connected) olmasını sağlayarak; offline ve online dünya arasında bir köprü olarak, dijital dünyayı artık sürekli yanımızda, ceplerimizde taşımamızın önünü açıyor.
Mobil cihazların her geçen gün, hayatımıza daha derinden etki etmesi ve hayatımızı yön vermesi, uygulamaları da artık tamamen mobil odaklı hale dönüştürüyor. Ayrıca, mobil, daha iyi ve zengin bir müşteri deneyimi sunmayı sağlıyor. Mobil teknolojiler, firmaların müşterileriyle doğru yerde, doğru mesajla iletişim kurmalarını, müşterilere yönelik daha kişisel kampanyalar ve bilgilendirmeler yapmalarını da tetikliyor.
Silikon Vadisi’nde pek çok başarılı firma, sadece mobil odaklı ve kullanıcı deneyimi oldukça basit, kullanışlı uygulamalarla faaliyetlerini sürdürme yoluna gidiyor. Türkiye’de de “mobile only” stratejisiyle oldukça başarılı olan firmaların başında BiTaksi geliyor.



BiTaksi, temel olarak, taksi arayan bir müşteri ile müşterinin bulunduğu lokasyona en yakın olan, sisteme kayıtlı taksileri uygulama üzerinden buluşturan bir platform. Müşteriler, uygulama üzerinde bulundukları lokasyona kolayca taksi çağırıp, taksinin geliş zamanını ve yerini harita üzerinde takip edebiliyor, taksici de ödemeyi müşterinin kredi kartıyla uygulama üzerinden alabiliyor. Müşteri, taksi aramak, taksi durağı numarası bulmaya çalışmak ya da güvenmediği bir taksiye binmekten kurtuluyor; taksici de ekstra iş alıp, kredi kartıyla ödeme sağlayarak müşteri memnuniyeti yaratıyor. Bu durum da iki taraf için de kazan-kazan (win-win) oluyor.

PAYLAŞIM EKONOMİSİ - ÇALIŞANA AİT ŞİRKETLER
Silikon Vadisi’nde Uber, Airbnb gibi şirketler sayesinde oldukça popüler olan ve sonrasında pek çok farklı sektöre uyarlanan hizmet arayan müşteri ile hizmet sağlayıcıyı buluşturan platformlar ve iş modelleri oldukça revaçta. Paylaşım ekonomisi (sharing economy) olarak adlandırılan bu model, iş yapmanın yeni bir yolu olarak daha da yayılacak gibi görünüyor.
Paylaşım ekonomisinin altında yatan fikir aslında çok yeni sayılmaz; Napster, eBay ve Craigslist gibi firmalar, aslında fikrin temel ilkeleri üzerine inşa edilmişti. Ancak özellikle Uber ve Airbnb bu modeli bir üst seviyeye çıkarmış durumda.
Platform sağlayıcının ciddi altyapı masraflarına girmeksizin, sadece kurdukları platformun kullanımından komisyon aldıkları bir yapıya dayanan bu modellerin çoğu da artık “mobile only” olmaya başladı. Bugün Uber, 50 milyar doları aşan değerlendirmeyle en ünlü start-uplardan biri haline geldi.



Burada ayrı ayrı bahsettiğim trendlerin her birinin, günümüz ekonomisine etkileri ve müşteriler tarafından kabulü çerçevesinde ayrı ayrı incelenmesi gerekiyor. Ancak tüm bu trendlerin birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğu ya da belirli noktalarda kesiştiği de unutulmamalı. Önemli olan, kendi ürün ve iş modellerimizi tasarlarken bunları daha ileri götürecek şekilde bu trendlerden yararlanmak.