FATİH RENÇBERLER / TEKNOLOJIGUNDEM.COM 
Tüm dünyada iş yapış şekillerini değiştiren Bulut Bilişim, bilgi teknolojileri (IT) altyapı yatırımlarını yeniden yapılandıran bir yöntem olarak dünya çapında büyük bir ilgi görüyor.
Bulut Bilişim, iş gücü kaybını ve maliyetleri azaltmasının yanı sıra, şirketlere ve kurumlara yüksek verimlilik ve esneklik sağlıyor. Ülkemizde de kullanımı her geçen gün artan Bulut Bilişim’in öncülerinden Microsoft Türkiye, Genel Müdür Tamer Özmen'in ev sahipliğinde Bulut Bilişim'in Türkiye'deki durumunu değerlendiren bir toplantı düzenledi.



Toplantıda konuşan Tamer Özmen, Türkiye'de Bulut Bilişim kullanımının özel sektör ve KOBİ'ler arasında giderek yaygınlaştığını ancak, devlet kurumlarında bu teknolojinin henüz istenen seviyeye gelemediğini açıkladı. Bunun nedeni olarak işletmelerde kullanılan verilerin, yurtdışındaki veri merkezlerinde depolanmasına soğuk bakıldığını belirten Özmen, şu an için belli kurumların bu teknolojiyi kullanmaya başladığını açıkladı.
 
AZUR VAR HUZUR VAR
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Microsoft'un bulut platformu 'Azure'u (Azur) en çok kullanan kamu kurumu olduğunu belirten Özmen, Diyanet İşleri Başkanı'nın bulut teknolojisi üzerine yaptığı esprili bir benzetmeyi anlattı.
 
Bulut platformu Azure sayesinde, dini günlerde ve konularda halk ile iletişimlerinin önemli ölçüde arttığını söyleyen Diyanet İşleri Başkanı'nın "Azur var huzur var" dediğini açıkladı.

BULUT TRENİNİ KAÇIRMAMALIYIZ
Yazının başında da açıkladığımız gibi Bulut Bilişim kurumların iş yapış şekillerini ve verimliliklerini büyük ölçüde artırıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’da bulut sayesinde verimliliğini artırarak, iş anlamında huzura kavuşmuş görünüyor. Ancak Özmen'in yaptığı sunumda, bulut kullanımında Türkiye'nin dünyadaki yerinin huzursuz olduğu ortaya çıkıyor. Bu tablo, huzura kavuşmak için kamu kurumlarının ve KOBİ'lerin daha hızlı bir şekilde bulut teknolojileri ile tanışması gerektiğini gösteriyor.

 

Özmen'in yaptığı sunumda, ülkelerin Bulut Bilişim pazarlarının GSMH'ya oranları üzerine önemli bilgiler yer aldı. Bu tabloya bakıldığında yüzde 35.5 bulut pazar payı ve 4.4 GYSMH oranı ile Almanya'nın bulut pazarında önemli bir yere sahip olduğu görülüyor. Türkiye ise yüzde 1 bulut pazar payı ve yüzde 1 GSMH oranı ile oldukça geride olduğu görülüyor. Özmen, bu oranlara bakıldığında, Türkiye'nin bulut pazarında ve buluta yönelik geliştirilecek uygulama yazılımlarında daha yapacak çok işi olduğunu ve önemli fırsatlar barındırdığını açıkladı. 

"FATİH Projesi daha verimli sürdürülebilir"
FATİH Projesi'nin Türkiye'yi eğitim alanında çağ atlatacak nitelikte başlangıç yaptığını, bu vizyonla devam edilmesi gerektiğini savunan Özmen, şunları kaydetti:
 
"Proje daha çok bir tablet verme projesine dönüşmüş durumda. Başladığı vizyonla geldiği yer arasında birazcık fark var. Bu projeyi aslında öldürmeyip bunu doğru yönetip, bu noktada öğretmenleri de çok iyi eğitip, öğrencileri, velileri eğitip toplum olarak çıtayı yükseltme olanağı var. Bu projede küresel tecrübe ve birikim sahibi şirketlere kapılar açmalı. Oradaki know-how bizdeki eğitim süreçlerine doğru entegre edilirse bilgi toplumuna ulaşabiliriz. Bu projenin öyle getirileri var ki… Örneğin Kars'ta bir öğretmen bir konuyu Türkiye'deki hocalardan çok daha iyi anlatıyor. Görebiliyorsunuz ki öğrenciler o hocanın anlatım şekli nedeniyle yüksek puanlar alabiliyor. Bir anda o öğretmenin konusunu nasıl başarılı anlattığını analiz edip Türkiye çapında diğer ilgili öğrencilere aktarma şansınız var."
 
KOBİ'lerin bulut teknolojilere yönelmesi için Microsoft Türkiye'nin yıllardır çalışmalar yürütüldüğünü aktaran Özmen, "KOBİ'ler için de FATİH Projesi'ne benzer bir dönüşüm uygulamasının başlatılması ve KOBİ'lerin bulut bilişime taşınması önümüzdeki 5 yılda ülkemizin bilişim teknolojileri alanında büyümesi için kritik önem taşıyor" değerlendirmesini yaptı.
 
"Açık Akademi sonrası iş kurduğunu bildiğimiz 3 bine yakın öğrenci var"
Özmen, Microsoft Türkiye'nin öğrencilere yönelik eğitim programı Açık Akademi'den bugüne kadar 180 bin öğrencinin mezun olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
 
"Eğitim konusundaki çalışmalarımız devam edecek. Bizim açık akademideki özgün ve keyifli öğrenme imkanı sağlayan sistemlerin bir şekilde artık müfredata girmesi gerekiyor. Bunlar ancak bütün öğrencilere verilirse ülke bazında büyük geri dönüşümler olacaktır. Biz akademiyle göle biraz maya tuttuk, amacımız buydu. Tamamıyla kurumsal sosyal sorumluluk projesiydi bu. 180 bin mezun sayısıyla Türkiye'nin en büyük üniversitesi olmuşuz ama sayı keşke daha fazla olsaydı mezun sayımız. Açık Akademi sonrası iş kurduğunu bildiğimiz 3 bine yakın öğrenci var."
 
Dünya genelinde sağlık alanına odaklanan teknoloji tabanlı projelerin arttığını anlatan Özmen, "Ameliyat robotları üzerinde çalışılıyor. Belki 12 sene sonra kemoterapi kullanılmayacak da vücuda verilen bir robot sayesinde bu başarılacak. Sağlık bilekliğinin çıkması ve belli bir şeyleri yönetmesi… Çin'de yapılan mukayeseli sağlık ölçümü çalışmaları var. Bu alanda yatırımlar artıyor, çıktılarını da önümüzdeki yıllarda daha çok göreceğiz" bilgilerini verdi.